DERSIM MAMIKIYE

GÜZEL, RUHU TEMİZ, GECMİŞİNE VE TARİHİNE BAĞLI BIR DERSİM İCIN. HERKESE BASARILAR

Tuesday, September 12, 2006

 

AP İMAM WUŞÊN’İN YOLDAŞIYIM, SONSUZ BAHTİYARIM (6)

Mehmet Yıldız

AP İMAM WUŞÊN’İN YOLDAŞIYIM, SONSUZ BAHTİYARIM (6)“

İnsanın kendi toplumu içinde yalnızlaşması gurbet veya sürgün yalnızlığına benzemez” dedi Ap İmam Wuşên. “Gurbet veya sürgün yalnızlığının bir sonu olabilir, bunun bir sonu yoktur. Hasret burada varılamayana değil, göçüp gidene yöneliktir. Devrimiz ebediyen kapanmışa benzer. Doğup büyüdüğümüz topraklarda, genç kuşakların özgür tercihleri yüzünden değil, düşmanın çok yönlü ve çok yoğun saldırıları sonucu asarıatikaya döndük. Öldürülenlerden yahut sürülenlerden ne ölçüde şanslı sayılmamız gerektiğini bilmiyorum. Öldürülmemek, sürülmemek ve hatta karın doyurmak hayat değilmiş. Ölümün binbir çeşidi varmış...”
“ ‘Yabancılar Dersim’de en fazlasından askeri ve idari bir hükümranlık kurabilirler’ şeklindeki düşüncemiz çok yanlışmış. Türk’ün maaşı (verdiği), rüşveti, lop çanağı, okulu, radyosu, gazetesi ve televizyonu Türk’ün süngüsü kadar öldürücüymüş. Kültürünü taşımayan evladın soyunu sürdüremeyeceğini aklımızdan bile geçirmedik. Yabancılaşmanın ortaya çıkışını gördük, ancak yalnızca olup biteni seyretmekle kaldık.”
“Geçinme ve ailesini kurtarma derdine düşen Dersimli kollektif kimliğini sürdürmeyi ikinci plana itti. Nitekim bugün kültürel kimliğini önemsediğini söyleyenler nispeten ‘hali vakti yerinde’ olan dışarıdakilerdir. Dersim’deki işsizleri ve fukaraları öncelikle ilgilendiren yine can güvenliği ve geçinme sorunudur. Bu denli anormal yaşam koşulları altında yaşayan insanlar etnik-kültürel kimliklerini korumakta tabiatıyla çok zorlanırlar. Sorunun kendi başına ideolojik bir kampanya aracılığıyla çözülemeyeceği de ortadadır. Kaldı ki, ideolojik kampanyalarda bile, Türk tarafı Dersimlilerin artık tepki duymadığı sayısız araca sahiptir. Son yıkımda terör belirleyici oldu, ama terör olmasaydı, Dersim’in etnik-kültürel kimliği yine çok büyük darbe alacaktı. Televizyonun köylere girmesi bile tek başına çok büyük tahribatlar yaratmıştı.”
“Etnik-kültürel kimliği sürdürmekle, canını kurtarmak veya ayakta kalmak arasındaki ilişki sanıldığı kadar basit değildir. Dersim’de her şey çok güzeldi, ama terör bir yana, Dersim’de insanın karnı doymuyordu. Hiçbir kültür taşıyıcısından saf idealizm beklenemez.”
“Dersim ile ilgili mütalalarım vasiyetimdir. Neye yarayacağını bilmiyorum, ama yine de konuşmaktan kendimi alamıyorum.”
“Dersimli siyasetçiler için geliştirmeye çalıştığın ‘yalan makinesi’ projeni duyunca çok güldüm” dedi Ap İmam Wuşên. “Dersim’de işgalci çetelerin terzi atölyelerinde dikilen uyduruk üniformalarıyla boy gösteren, sarp geçişleri, ücra ve derin mağaralara giden yolları bilen, o mağaraların en dip noktasında, ağlamalarını Türk askeri duymasın diye ağzı anneleri tarafından kapatılan bebelerin nefes alışlarını bile duyan eli bıçaklı milisler her zaman var olmuştur. Sayısı az ama tahribatı her zaman büyüktür bu mundarların. Sen de bilirsin ki, kesik başıyla başını kesenin dansını görmesi Dersimli için yeni değildir. Üstelik atölyeler çiftleşti. ‘Vatansever’ milislere, ‘yurtsever’ milisler eklendi. Türkleştirme ve Kürtleştirme (yani PKK’nın tabiri ile ‘Botanlaştırma’) kampanyaları aracılığıyla milisler bizde çok derin yaralar açtılar.”
“Asırlardır bağrımıza dayanmış olan paslı Türk süngüsüne, PKK eliyle son 21-22 yıldır Şafi Kürd’ün ağulu bıçağı da eklendi. Velhasıl, Yavuz Sultan Selim’in torunlarıyla İdrisi Bitlisi’nin torunlarının o utandıran, boynumuzu büken çifte kuşatması bize gülmeyi unutturdu. Cemin, cemaatin, sohbetin ve sevdanın anlamı kalmadı.”
“Dersim’de artık her şey içeriksiz ve derme-çatmadır. Orijinalitemiz ayaklar altına alındı ve nefretle çiğnendi. Bu Türk’ün ve Şafi Kürd’ün şehvetle birleştiği andır. Düşmanları birleştiren bu edepsiz şehvet elbette Dersim’in öfkesinin de ana kaynağıdır.”
“TSK ve PKK’nın Dersim düşmanlığı farksızdır. TSK terör aracılığıyla Dersim’i Türkleştirmeye çalışıyorken, PKK aynı şeyi Dersim’i ‘Botanlaştırmak’ (Kürtleştirmek) için yapıyor. Kırdaşki konuşan da Kırmancki konuşan gibi mağdurdur. PKK’nın Dersim ile bir alakası yoktur. Lakin dert ağırdır, Abdullah’ın Abdil’i gelmiş Türk solunun desteğiyle belediye başkanı olmuş Kürt misyonerliği yapıyor.”
“Çifte terör altındaki yaşantımız yüzeysel ve idareliktir. Dersim erkeği artık eskisi gibi kendine bakmıyor. Dersim kadını artık eskisi gibi süslenmiyor. Göz göze gelemiyoruz. Dilimiz kayboldu, dolayısıyla ruhumuz da kayboldu. Köylerimiz yerle bir edildi. Kırmanciye ailesi tarihe karıştı. Dersim’de artık Kırmanc anneler yoktur. Kuşakların o inci taneleri gibi yana yana doğal dizilişi de yoktur.”
“Son 21-22 senedir Türk ve Kürt terör örgütlerinin ortak kurbanıyız. Ermenileri de beraber avladılar. Asırlık Ermeni medeniyeti Türk ve Kürt (Şafi) barbarlığı karşısında birkaç ay içinde kayboldu. Mütecavizlerin saçları yapış yapıştı. Yakalarında bir karış kir vardı. Koltuk altları bit kaynıyordu. Dişleri sarıydı ve ağızları leş gibi kokuyordu. Ermeniler bu pis bedenlere ve ruhlara kurban düştüler. Soykırım nedeniyle boşalan yerleri Türkler ve Kürtler kendi aralarında paylaştılar. Kilise yıkıntıları ve tahrip edilmiş Ermeni mezarları Türk’ün ve Şafi Kürd’ün tarihsel suç kardeşliğinin sembolleridir.”
“Kardeşler bugüne kadar bir kez olsun bile pişmanlık göstermediler. İnkarın her iki cephedeki bağımsız, gönüllü, yaygın ve derin hakimiyeti çok ürkütücüdür. Bizde de bir ölçüde zalimi hoş görme kültürü gelişti. Almanya’da Holocaust’u inkar etmek bir suçtur biliyorsun. Onun için tarihi gerçekleri yok sayan Türk’ün ve Şafi Kürd’ün çadırına asla misafir olunmaz. Siz çorbanın üstündeyken birden çadırı üstünüze yıkarlar. Soluksuz ve kıpırtısız kalırsınız. Bir bıçak yağmuruna tutulursunuz, lakin bıçaklı elleri göremezsiniz. Kanınız çorbaya karışır. Öyle ki, çadır bezini ve bedeninizi delik deşik eden bıçak yağmuruna sevirsiniz bile. Zira birazcık nefes alabilmeyi umut edersiniz!”
“Ancak cumhuriyet döneminde Türk ‘kardeş’i Kürd’e de çok zulüm etti. Bunlar arasında son yıllarda yaşanan hileli çatışma ise objektif olarak bizi yok etmenin en etkili aracı oldu.”
“Bugün ben soracağım, siz cevap vereceksiniz” dedi Bertal. Sizin söyleyecekleriniz benim için konuyla ilgili tek geçerli referans çerçevesini oluşturacaktır. Çünkü konunun uzmanı sizsiniz.”“KIRMANC KAVRAMININ TARİHSEL ANLAMI NEDİR?” diye sordu Bertal.
“Basit bir isim olmanın ötesinde hiçbir tarihsel anlamı yoktur bu kavramın. Varsa bile bunu ben bilmiyorum. Akranlarım arasında ‘Kırmanc kavramının tarihsel evrimini biliyorum’ diyen çıkmaz. Benim kuşaktan insanlar senin kuşaktan insanlar kadar izahatcı sayılmazlar. Kırmanc Dersim’de yaşayan halkın adıdır. Bu tanımda din faktörü belirleyicidir . Tarihsel olarak ne Kırmancki konuşan, ne de Kırdaşki konuşan kendisini Kürt (Khurr) olarak görmüştür.”
“O ZAMAN KÜRTLERLE BAĜIMIZ NEDİR?”
“Özelden genele mi gitsem, yoksa genelden özele mi gelsem? ‘İnduktif’ mi, ‘deduktif’ mi bir cevap versem?” Gülümseyerek, “teorik bir cevap yerine, kişisel deneyimlerime dayanan bir cevap vermek istiyorum” dedi Ap İmam Wuşên.
“Aslında ben bu işte tamamen masumum. Bütün hin oğlu hinlik torunum Huso’nun aklından çıktı. 90’lı yılların başında Dersim’in köyleri Türk ordusu tarafından boşaltılmaya başladığında, bizim millet kavak ağaçlarını ve keçilerini haraç mezat satmaya başladı. O yıllarda Dersim’e dışarıdan çok sayıda keçi ve kavak alıcısı gelmişti. Bunlar arasında epeyce Kürt (Khurr) de vardı. Biliyorsun torunum Huso tembeldir ve rahatına çok düşkündür. Huso köye her seferinde taksi ile gitmek istiyor ama parası yok. Kürt kavak alıcılarını ‘çok sayıda kavağım var’ diyerek taksiyle köye götürmeye ikna ediyor. Huso ‘benimdir’ dediği köyün bütün kavaklarını satılığa çıkarıyor. Ancak kavaklara son derece fahiş bir fiyat biçince, Kürt alıcılar her seferinde yalnızca Huso’nun taksi parasını ödemiş olmakla kalıyorlar. Huso’nun aynı şeyi birkaç kez yaptığını duydum. Bizim Kürt ile ilk tarihi ve ticari ilişkimiz budur. Bizimle Kürt arasında her zaman Türk vardı. Kürt normal olarak Türk askeri olmadıktan sonra Dersim’e gelmezdi. ”
“Bizim dilde ‘Kürt’ kelimesinin olmadığını biliyorsun. Biz Kürtlere ‘Khurr’ deriz. ‘Kürt’ kelimesini Dersim’e 1970’li yıllarda radikal Türk solu getirdi. Daha doğrusu cahil ve Stalinist Türk solu Osmanlı ve Türk’ün doğuda yaşayan herkese ‘Kürt’ demesini esas aldı. Baytar Nuri’nin incilerinden daha düne kadar kimsenin haberi yoktu. Kendi kendine Seyit Rıza’yı ‘Kürdistan generali’ ilan etmiş. Kaldı ki burada adı geçen ‘Kürdistan’ Kızılbaş bir Kürdistan’dır. Bu tek kişilik manifestoda anti-Türk ve anti-İslam vurgu en önemli unsurdur. Bunun Şafi Kürd’ün veya PKK’nın Kürdistanı ile hiçbir alakası yoktur.”
“Dersim’in en normsuz, manevi değerlerden en yoksun ve en çok Elazığlılaşmış gençleri PKK’cı oldular. PKK’cılar daha baştan itibaren Kürtçülük adına şiddet kullanmaya, Dersimli gençleri öldürmeye başladılar. Sonra PKK Dersim kültürel kimliğine karşı açık bir savaş açtı. ‘Dersim’i Botanlaştırma’ kampanyası çerçevesinde feci bir terör uyguladı. Bunu anlatmak ağırdır. Tek başına Murat Kahraman’ın ‘Çığlık’ adlı kitabını okuyan bile Dersim’e yönelik PKK terörünün boyutunu görür.”
“Bugün PKK’nın MİT tarafından kurulan bir dalga kıran olduğunu herkes biliyor. PKK en büyük zararı Kürtlere verdi. Ama MİT ajanı Abdullah Efendi hâlâ Kürtlerin güneşidir. Dolayısıyla PKK ile Şafi Kürtler arasındaki ilişki güçlüdür.”
“Radikal Türk ve Kürt solunun ezici çoğunluğunun Pol Pot’cu bir mentalite taşıdığını biliyorsun. Türk ve Kürt solcuları tıpkı Türk ırkçıları gibi etnik-kültürel toplulukların yaşantısına baştan sona yeni bir şekil vermek isterler. Bizim bizi nasıl tanımladığımızın onlar için hiçbir önemi yoktur. Önemli olan, onların bizimle ilgili ‘bilimsel’ görüşleridir. Kabul etmezseniz hakkınız ölümdür.”
“Etnik ve kültürel değerlerimize saygı gösteren hiç olmadı. Bizi sürekli bir biçimde şekilsiz veya şekli optimal olmayan bir hamur gibi gördüler. Onun için Türkleştirme ve Kürtleştirme (‘Botanlaştırma’) kampanyalarına maruz kaldık. Bıçaklarını, tüfeklerini, bombalarını, mayınlarını ve boğma tellerini alıp Dersim’e geldiler. Bitirildik, ama şekil verici Türk’ün ve Kürd’ün hileli kavgası hâlâ bitmedi. Boşaltılan köylerimiz ve kimliğimiz üzerinde hâlâ dövüşüp duruyorlar.”
“PKK’NIN ASIL AMACI DERSİM’İN OTANTİK ETNİK-KÜLTÜREL KİMLİĜİNİ YOK ETMEKTİR DİYEBİLİR MİYİZ?”
“PKK TSK ekolündendir. Çok kültürlü toplumlara karşıdırlar. Türk ve Kürt çok kültürlü toplumdan ne anlar? Taraflar oldum olası kendi açılarından homojen bir toplum yaratmak istiyorlar. ‘Kuzey-Kürdistan Kürtçülüğü’ Türkçülüğün bir replikasıdır. Demokrasi, insan hakları ve çok kültürlülükten nefret ederler. Dersim’e düşman olmalarının sebebi budur. Ancak Türk derin devleti PKK’yı öncelikle vicdan sahibi ve medeni bir Kürt direniş hareketinin ortaya çıkmasını engellemek için kurdurdu. Apo Süriye’nin eline düşünce onların uşağı oldu. Böylece PKK’da anti-Türk faktör zuhur etti. Planlanan bu değildi.”
“PKK Kürd’ün en saf ve en fakir çocuklarını son derece hoyrat ve umursamaz bir biçimde ölüme gönderdi. Kürtler yağmalandılar. Kürd’ün başına gelmeyen kalmadı. Bu uğurda Kürt her şeyini yitirdi. Onun için PKK ve Apo gerçeği artık Kürtleri ilgilendirmiyor. Apo’nun DNA testiyle Mustafa Muğlalı’nın veya Tamburalı Paşa’nın oğlu olduğu ispatlansa bile, Şafi Kürtlerin tutumunda bir değişiklik olmaz. Nitekim Apo Türklere ‘ben sizin yeğeninizim, sizden özür diliyorum, ne olur beni öldürmeyin’ diyerek yalvardığında, Kürtler onu yine bir kahraman olarak görmeye devam ettiler. Kürt görmek istediğini görüyor. Kürt buna mahkum olmuştur. Başlarına gelenleri nasıl unutsunlar? ‘Siz kandırıldınız, çocuklarınız boş yere öldürüldü’ demek kolaydır, ama bunu kim kabul eder? Kürtler İmralı sakinine ‘güneşimiz’dir demeye devam ederlerken, ‘hayır! dengesiz ve korkak bir kriminal tarafından feci bir biçimde kandırıldığımızı reddediyoruz! Çocuklarımız boş yere öldürülmedi!’ demek istiyorlar. Bu Kürtlerin vicdani olarak ne ölçüde geliştikleri sorunundan bağımsız olarak böyledir.”
“SORUN BİR NEVİ KAN DAVASINA DÖNÜŞTÜ DİYEBİLİR MİYİZ?”
“Kürt, son 21-22 yılda ödediği korkunç bedele karşılık olarak bir şeyler elde emek, ‘çok çektik ama sonuçta buna değdi doğrusu’ demek istiyor. Türk zulüm etmekten vaz geçmiyor. Türk Kürd’ü artık eskisi gibi inkar etmese de, onu yine eskisi gibi köle tutmak istiyor. Türk bir türlü insanlaşmayınca, Kürt PKK’ya sarılmaya devam ediyor. Kan davası genellikle aşağı-yukarı eşit koşullarda yaşayan aşiretler arasında patlak verir. Burada aşiretler eşit olmayan koşullar altında yaşıyorlar. Türk’ün Kürd’e yaptığını ve yapmakta olduğunu unutmamak gerekir.”
“SİZCE KÜRT DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ Mİ VERİYOR?”
“Kürd’ün ezilmesi demokrasi ve insan haklarının olmadığını gösterir. Nitekim bu durum Kürd’ün silaha sarılmasını meşru kıldı. PKK bu meşru zemini kullandı. Ama çok kısa bir süre sonra PKK’nın Türk devletinin ideolojisini ve metodlarını kullandığı açığa çıktı. Korucu kadınlarına ve çocuklarına yönelik katliamların tümünü onlar yapmadılar. Ancak Türk devletine yolu onlar açtılar. Keza PKK infazları Türk devletinin infazlarından farksızdır. PKK cezaevleri Diyarbakır zindanın replikasıdır. Yüzlerce PKK’lı kadın ‘Apo bize tecavüz etti’ dedi. Kürt cephesinde bunu duyan olmadı. Bütün bunların sonucu olarak, ‘Kürd’ün merhameti, vicdanı ve hukuku yoktur’ diye düşünüyorum.”
“Kürd’ün bu biçimde bağımsızlaşması yalnızca diktatörlüklere bir çeşni katar. Kürt bu biçimde medeni dünyada asla yer alamaz. Kürtlerin demokrasi ve insan haklarına sahip olmaya mutlak hakları vardır, ama Kürt cephesinde demokrasi ve insan haklarının esamesi okunmuyor. Cephe gerisinde demokrasi uygulamayanların demokrasi talebi sahtedir. Kürd’ün demokrasi yanlısı olmak gibi bir gelişmişliği yoktur. Kürd’ün talebi, objektif olarak ‘bırakın bizi PKK yönetsin’ gibi bir istekten ibaret kalıyor.”
“ETNİK VE KÜLTÜREL BAKIMDAN DERSİMLİ İLE ŞAFİ KÜRT ARASINDA HİÇBİR BENZERLİK OLMADIĜINI BİLİYORUM. DERSİM KİŞİLİĜİ İLE ŞAFİ KÜRT KİŞİLİĜİ ARASINDAKİ BÜYÜK FARKI ORTAYA KOYAN GENİŞ ÖLÇEKLİ SOMUT BİR ÖRNEK VEREBİLİR MİSİNİZ?”
“Kadına yaklaşım tarzı iki toplum arasındaki kültürel uçurumu ortaya koyan örneklerden biridir. Kürt toplumunda kadın erkeğin mutlak kölesidir. Bu yalnızca kocanın düşmanlığını değil, aynı zamanda babanın, erkek kardeşlerin, annenin ve hatta kız kardeşlerin düşmanlığını da içerir. Namusunu temizleme adına, sorgusuz sualsiz öldürme, burun ve kulak kesme, saç kazıma, ahırda katıksız müebbet hapse mahkum etme Kürt toplumunun kadına karşı ortaya koyduğu geleneksel tutumu sergiler. Kocası tarafından boşanan kadın baba evine döndüğünde bile, ailesi tarafından dinlenmeden ahırda katıksız müebbet hapse mahkum ediliyor. Bizde boşanan kadın, boşanmanın sebebi ne olursa olsun, baba evine döndüğünde sevgi ve şefkatle karşılanır. Ayrıca bizde kadın yalnızca boşanmayı beklemez. Gerektiğinde tereddüt etmeden boşanır. Her durumda, ‘Tı xêr ama cigera m’!’ deriz. ‘Meserme! No çê tuyo. Tı oncia ama çê ho.’ ”
“SUNNİ ZAZALARIN DERSİMLİLERE ŞAFİ KÜRTLERDEN DAHA YAKIN OLDUKLARINI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?”
“En azından dil ortaklığımız var Sunni Zazalarla. Zazaca’nın yaşatılması minimal ortak kaygı olmalıdır. Zaza yurtseverliği Türk ve Kürt gericiliğinin Dersim’i boğduğu koşullarda tabii ki bir nefes alma olanağıdır. Bizi Türk’e ve Kürd’e yakınlaştıran her türlü tanımlama reddedilmelidir. Bunu söylemekle kimliği aklın önüne geçirdiğimi sanma. Aksine tam tersini yapıyorum. Zaza yurtseverliği en az Alevilik kadar Anadolu’da ilerici bir rol oynayabilir. Çok kültürlülüğe hasım olan Türklerin ve Kürtlerin her şeyi kendileriyle izah ettikleri bir ortamda başka grupların uyanmasından rahatsızlık duymak anlaşılmazdır.”“DİLİMİZ ZAZACA OLDUĜU HALDE NEDEN BUNU BİR KEZ OLSUN DİLE GETİRMEDİNİZ? ZAZA KAVRAMINI NEDEN PALU İLE ÖZDEŞLEŞTİRDİNİZ?”
“Dersim’in kültürel kimliğinin tarihsel şekillenmesinin veya konuyla ilgili genel konuşmaların kollektif bir organın zaman zaman bir araya gelerek aldığı çeşitli kararlar üzerinde gerçekleştiği sanılmamalıdır. Kültürel kimlik yetkili kurumlar tarafından teorik olarak sistematize edilmekten ziyade, spontan bir biçimde pratik olarak yaşanır. Dolayısıyla konuyla ilgili araştırmalar yaparken otantik teorik analizler aramak yerine, o bölgede somut olarak olup bitenin ne olduğuna bakmak gerekir. Biz farklı gruplar olarak bir Ermenileri, bir Palu-Çewlıg(Bingöl) Zazalarını, bir Türkleri, bir Lazları, bir de Khurrları tanırız. Kültürel kimliklerle ilgili yaptığımız ‘teorik’ konuşmalar hemen hemen bütünüyle bu gruplarla sınırlıdır.”
“Soyut bir tip olarak Zaza’yı Dersimli ile kıyaslamak anlamsızdır. Dersimli soyut bir Zaza kavramından hareketle Paluluya ulaşmamış, tam tersine Paluluyu inceleyerek Zaza kavramına kendine göre bir anlam vermiştir. Bu bir yorumdur. Palu Zazaları ile aynı dili konuşuyor olmak aramızdaki büyük kültürel farklılıkları ve tarihsel husumeti gidermeye yetmedi. Dersim’e yönelik Türk hücumlarında çok sık biçimde Şafi Kürd’ün yanında Sunni Zaza da yer aldı. İntikam duygusuyla Sunni Zaza’ya saldıran Dersimliler de oldu. Şu bir gerçek ki Alevi ve Sunni Zaza’yı birleştirme şuuru gibi bir şuur hiç oluşmadı. Geçici askeri ittifak arzularını yaşam birliği arzusu gibi anlamamak gerekiyor.”
“Ancak geçmiş ilişkiler kutsal bir patron oluşturmazlar. Kötü olanı düzeltme arzusunu prensip olarak reddeden insanlar, en azından düşüncesiz insanlardır. Burada aklın kimliğin önüne geçtiğini görüyoruz. Aslında bunlar Xıranlıları veya Kırdaşki konuşan Dersim’in diğer aşiretlerini düşünmekten ziyade, PKK’ya hoş görünmek istiyorlar. Kısacası, Zazaca konuşanların genel bir dayanışma içinde olmaları çok iyi bir düsüncedir.” “DERSİMLİLER ARASINDA ‘BİZ ZAZAYIZ’ DEMEYİ İHANET SAYANLAR VAR. BUNLARIN BİR KESİMİ KIRMANCIYE KAVRAMINI SUİSTİMAL EDEREK BİZİ SÜREKLİ BİR BİÇİMDE PPK’NIN VE ŞAFİ KÜRTLERİN ETKİ SAHASI İÇİNDE TUTMAYA ÇALIŞIYORLAR. SİVEREK VE PALU’YA MEYDAN OKUYORLAR. BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?”
“Samimiyetsizlikleri anlamak zor değildir. Örneğin samimiyetsiz insanlar tecavüzü veya ahlaksız ilişkiyi teşhir etmek adına, çok sık biçimde gizli bir erotizmi içeren yazılar veya şiirler yazarlar. Nazım Hikmet’in Ganalı bir zenci olan Taranta Babu’nun o incir memeli kız kardeşinin Ual-Ual çarşısında güpegündüz mavi boncuk tüccarı Romalı Sinyor Romilüs tarafından altına alınmış olmasını şiirleştirmesindeki maksadı ne idi? Bence bu şiirde esas olan emperyalist bir tüccara yönelik bir teşhir olmaktan ziyade, gizli bir erotizmdir. Tecavüzü veya ahlaksız ilişkiyi teşhir etmek isteyen neden diz boyuna çıkmış ulusal rezillikleri görmezlikten gelsin ve o kadar uzağa gitsin ki? Buradaki ‘altına alma’da zorun kullanılıp kullanılmadığı da belli değildir. Belki de mavi boncuk tüccarı Romalı Sinyor Romilüs incir memeli Ganalı kızı mavi boncuklarıyla kandırdı.”
“TÜRK SOLCULUĜU VE KÜRT MİLLİYETCİLİĜİ DERSİM’DE SON DERECE TAHRİP EDİCİ VE ASİMİLASYONCU BİR ROL OYNADI. ŞİMDİ SIRANIN ZAZACILIĜA GELDİĜİ SÖYLENİYOR. SİZCE BU DOĜRU MU?”
“Bu teorinin iki versiyonu var: a) Aşırı hassasiyet teorisi, b) Akıllı çerçilerin PKK’dan kültürel muhtarlık talep etme teorisi.”
“Tarihsel kültürel farklılıkları her zaman olumsuzluğa işaret etmezler ve dolayısıyla bunları yeni projeler aracılığıyla ortadan kaldırmaya gerek de yoktur. Zaza yurtseverliği yapanlar bazen Türklerin ve Kürtlerin milliyetçi jargonunu çağrıştıran ifadeler kullanıyorlar. Tarihsel Dersim kültürünün optimalize edilmeye ihtiyacı yoktur. Öte yandan, aynı dili konuşan topluluklar arasındaki dostane olmayan ilişkileri kutsal bir kültürel patron olarak algılamamak gerekir. Hassasiyet teorisi bu durumu hiç hesaba katmıyor. İkincisi, bu teoride Dersim’in mevcut durumu hiç dikkate alınmıyor. Tahrip edilen bir şey varlığını sürdüren bir şey imiş gibi gösteriliyor. TSK ve PKK arasındaki çatışmaların Dersim’in etnik-kültürel kimliği üzerindeki yıkıcı sonuçlarına perde germek Dersim’e yapılan bir hizmet sayılmaz. Gerçeği olduğu gibi görmeliyiz. Zazacılar bizim dili tekrar Dersim’in dili haline getirirlerse onları gözlerinden öpmek lazım. Dersim bu arada Sunnileşebilir mi dersiniz? Hiç sanmıyorum. Birinci olarak, Zazacıların böyle bir amacı yoktur. İkinci olarak, en sizin kadar solcu olan Zazacıların öyle bir emeli olsa bile, Dersim’de kimse din değiştirmez.”
“Ancak kültürel muhtarlık teorisi bu kadar ‘masum’ bir teori değildir. Bu teori zorba işgalcilerle arayı iyi tutma ve onları daha dağda iken ofiste görme teorisidir.”
“Dersim’in dürüst, cesur ve mert savucusu çok azdır. PKK Dersim’in kendine özgü dürüstlüğünü, cesaretini ve mertliğini tahrip etti. Bu travma hâlâ sürüyor. Dersimliler bağımsız olarak çok az şey yapabiliyorlar. Yapılanlar genellikle ya Türk devletinin ya da PKK’nın eline geçiyor. ”
“Gönüllü uşaklıkla korku birbirine karıştı. Ar damarının çatladığı noktada sözün hükmü kalmıyor. Dersimli çocuklar bu gidişle ‘en iyi İstiklal Marşı okuyan öğrenciler’ olacaklar ve hiçbir devlet tarafından adam yerine konulmayan paranoyak Türklerin ve velilerinin çok büyük beğenisini kazanacaklar. Keza bazı Dersimliler PKK işbirlikçiliğini Kırdaşki konuşan Dersimlinin varlığına duydukları ‘saygı’ ve Sunni Zaza’nın hayali asimilasyonculuğuna karşı ortaya koydukları anlamsız tepkiyle gizlemek istiyorlar.”
“Özetlersek, bu icazet teorisi aracılığıyla ‘merhaba bizim ETA gerillaları size karşı değiliz, ileride biraz kibarlaşarak biz akıllıları kültür muhtarları olarak atamanızı bekliyoruz’ şeklinde özetlenebilecek olan bir mesaj vermek istiyorlar. Belli ki politikacı olarak doğmuş bu insanlar. Şanslı doğmadın mı, arı gibi çalışkan olsan da, sonradan böyle bir yetenek sahibi olmaya ömrün asla yetmez. Ancak kültür muhtarlığı yine de Dersim’e yakışmaz. ”
“SİZCE BU AŞAMADA CAN ALICI SORUN HANGİSİDİR?”
“Etnik-kültürel bir grup olarak geleceğimiz Zazaca’nın geleceğine bağlıdır. Zazaca ölürse biz de ölürüz. Yüz yıl yaşamayan Kızılbaşlık yüz yıl sonra içeriğinden ve rituallerinden hiçbir şey kaybetmeden tekrar hayat bulabilir. Kêmerê Duzgıni beş yüz sene ziyaret etmesek de ortadan kalkmaz. Ama on yıl konuşulmayan bir dil artık bir daha hiç konuşulmaz. Dahası bizim için Kêmerê Duzgıni’nin hikayesi bizim dilde anlatılırsa anlamlıdır. Öyle gözüküyor ki Kêmerê Duzgıni Zazaca’yı kurtaramayacak, ama Zazaca Kêmerê Duzgıni kurtarabilir.”
“Dersim Kızılbaştır ve Kırmancki (Zazaca) konuşur. Kırdaşki (Kürtçe) konuşan aşiretler de bizdendir. Bu kültürün özgürlükçü, hümanist ve rasyonalist değerleri her türlü milliyetçiliği ve İslamı reddeder. Cami Dersim’de kültürel tecavüzün simgesidir ve hep öyle kalacaktır. Vaazı Zazaca vermekle de bu durumu değiştiremezsiniz.”
“NE İSTEDİĜİNİZİ ÖZETLEYEBİLİR MİSİNİZ?”
“Her şeyden önce Dersim davasını savunanların Türkleştirme ve ‘Botanlaştırma’ (Kürtleştirme) terörüne karşı çok açık bir tutum almaları gerekiyor. Özellikle ‘Botanlaştırma’ terörüne karşı açık bir tutum almayanlar veya alamayanlar çok akılsız, çok dengesiz ve çok güvenilmez konuşmalar yapıyorlar.”
“Herkes için demokrasi ve insan hakları talep ediyorum. Tüm etnik-kültürel kimliklerin resmi olarak tanınmasını istiyorum. Azınlık dillerinde eğitimin sağlanması ve desteklenmesi gerekir. Tüm etnik-kültürel bölgelere idari özerkliğin verilmesi demokrat ve medeni olmanın bir gereğidir. Ayrıca İslam’ın müslümanlar tarafından Anadolu’da baş belası bir din olmaktan çıkarılacağını umut ediyorum.”
Mehmet Yıldız

Cevaplar:
Dersim Forum

Comments: Post a Comment



<< Home

Archives

September 2006   October 2006   November 2006   December 2006   January 2007   February 2007   March 2007   April 2007   May 2007  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?